İmamoğlu'nun benim için hiçbir şey ifade etmediğini ve herhangi bir siyasal görüşüm olmadığını beni takip edenler bilir. Hatta siyasetçilerin genel kodlarının aynı olduğunu, yalnızca teferruatlarının farklı olduğunu düşündüğüm için siyasetle ve siyasetçilerle işim olmaz.
İmamoğlu’nun, imar işlerini elinde bulunduran bir kamu görevi olan belediye başkanlığı yaparken aynı zamanda müteahhitlik şirketi yönetmesi, hiçbir yolsuzluk ve hukuksuzluk olmasa bile, en basit haliyle etik değildir. Kabul edilemez bir hata. Yolsuzluk, ihaleye fesat karıştırma vs. varsa zaten işin boyutu değişir. Ama sen belediye başkanlığı yaparken bunu ya-pa-maz-sın. Olmaz. Tırnaklarınla, tek haram lokma olmadan da yapsan olmaz. Atandan kalsa da olmaz. Etik değil. Ahlaki değil.
Kimisi çıkıp hükümetten dem vuruyor. Ona doğru diyen yok ki zaten. Ki bunu yıllardır eleştiriyoruz da işe yaramıyor. Yasalar, siyasetçilerin ve yakınlarının mal varlıkları ile tasarrufları hakkında ayrıntılı düzenlemeler içermedikçe siyaset kurumu güçlü kalmaya devam edecek. Bu kurum güçlü kaldıkça, maddi gücü olmayan hiç kimse bu alanda yer alamayacak. Güç, siyaset, para... Ülkenin durumu, yumurta-tavuk hikayesine dönecek ve bu kısır döngü kırılamayacak.
Bizim siyaset biçimimiz yanlış temeller üzerine kurulu. Bunu kabul etmeyen tek bir insan bile yok ama bunu düzeltebilecek bir güç de görünmüyor. Çünkü iktidarıyla, muhalefetiyle her kesim bu pastadan az ya da çok pay alıyor. Görünürde kavga ediyorlar fakat arka planda beraber oturup, ülkenin fiyat-performans açısından en iyi lokantası olan Meclis Lokantası'nda hakara kikiri yemek yiyorlar. Çünkü bu düzende aç kalmak sadece halka mahsus. Muhalefetteyken bile bu sistemin sunduğu konforu reddetmeyen bir siyasetin, iş başına gelince halk için neyi değiştireceğini düşünen var mı? Meclis Lokantası’nı boykot eden bir muhalefet milletvekili duyan var mı?
Peki, nasıl geldik buralara?
Tahmin edin.
Sizi yormayayım: "Çalıyor ama çalışıyor." diyerek geldik.
Peki, şimdi neredeyiz?
"Bizimkiler en azından sizinki kadar çalmıyor." noktasında. Siyasetin geldiği yer burası işte.
Kimse kendi evinin önünü süpürmüyor. Görünen o ki bu göstermelik güç savaşı devam edecek. Ülkede fakir daha fakirleşmeye, zengin daha da semirmeye devam edecek. Ve biz de her seçim öncesi aynı tartışmaları yapmaya, aynı kandırmacalara inanıp en iyisini seçtiğimizi sanmaya devam edeceğiz.