Seçim yapmak her zaman özgürlüğü mü ifade eder?
Hayatımız boyunca büyükten küçüğe birçok seçimle karşı karşıya kalıyoruz. Marketten aldığımız bir çikolatadan, kariyerimizi şekillendirecek kararlara kadar her şey bir tercih meselesi. Ancak bu seçimlerin gerçekten bize ait olup olmadığı konusunda emin miyiz?
Psikologlar ve davranış bilimciler, fazla seçenek sunulduğunda karar vermenin aslında zorlaştığını ve kişinin yaptığı tercihten memnuniyetinin azaldığını söylüyor. “Tercih paradoksu” olarak bilinen bu durum, seçeneklerin çokluğunun özgürlüğü artırmak yerine, karar verme sürecini karmaşık hale getirdiğini gösteriyor. Bir mağazada yüzlerce model arasından bir ayakkabı seçmek mi daha zor, yoksa sınırlı bir koleksiyon arasından karar vermek mi? İlkinde özgür hissediyoruz ama çoğu zaman aldığımız karar konusunda huzursuz oluyoruz. "Ya daha iyi bir seçenek vardıysa?" sorusu aklımızı kurcalıyor.
İşin ilginç yanı, sınırlı seçenekler içinde tercih yaptığımızda, kararımızın daha doğru olduğunu düşünüyor ve daha tatmin olmuş hissediyoruz. Fakat bu da başka bir yanılsama yaratıyor: Acaba gerçekten istediğimiz şeyi mi seçiyoruz, yoksa seçeneklerin kısıtlı olması nedeniyle mevcut en iyiye mi razı oluyoruz?
Burada asıl soru ortaya çıkıyor:
Tercih yapmak özgürlük müdür yoksa üzerimize yüklenen bir sorumluluk mu? Belki de seçeneklerin çokluğu bizi özgürleştirmekten ziyade sıkıştırıyor. Özgürlüğün tanımı gerçekten istediğini seçebilmekse, bu durumda sunulan seçenekler içinde en iyiyi bulmak mı özgürlük, yoksa hiçbir seçeneği kabul etmeyip kendi seçeneğini olușturmak mı?
Belki de gerçek özgürlük, seçeneklerin dayatılmadığı bir dünyada başlar. Öte yandan, tüm seçenekler elinizden alınsa, özgürlüğün kıymetini gerçekten anlayabilir miydiniz? Belki de özgürlük dediğimiz şey, sadece tercih yapabilme illüzyonunun tadını çıkarmaktır.
Ne de olsa, ne kadar seçeneğimiz olursa olsun, çoğu zaman sadece seçilmiş olanı seçiyoruz.